7 Nisan 2020 Salı

Sangarios / Sakarya Nehri...


Sangarios: Günümüzde Sakarya Nehrinin adı. Sangarios Helencedir. Kök olarak Sankara/Sangara kelimesinden türemiş olabilir. Bilge Umar’a göre Luvi dilinden gelme bu isim “Kutlu” “Kutsal” “İyi, güzel” “Swa” ön takısıyla S(wa)-Anka-(u)ra yani “Kutsal Anka” olmalıdır. Ankara ilinin adının da bu nehirden gelmiş olabileceği düşünülebilir.

Bütün ırmaklar gibi o da Okeanos'la Tethys'in oğlu sayılır. Troya kraliçesi Hekabe onun kızıymış derlerdi. Sangarios adına Phyrigia bölgesinde geçen birçok mitolojik hikayede geçmektedir. Azra Erhat’ın Mitoloji Sözlüğünden bu hikayeleri onun anlatımıyla aktarmak istiyorum:
Pausanias'ın anlattığı Agdistis efsanesi ana tanrıça Kybele'nin Pessinus'taki kültüne ilişkin bir efsanedir. Zeus bir gece düş görerek tohumunu yeryüzüne döker. Bundan hünsa bir varlık doğar: Agdistis. Hem kadın, hem erkek olan bu yaratığı tanrılar ele geçirir ve erkeklik uzvunu kesip atarlar, uzuvdan bir badem ağacı meydana gelir, ırmak tanrı Sangarios'un (Sakarya) kızı bu ağaçtan bir badem koparıp göğsüne saklar, bundan gebe kalarak Attes (başka kaynaklara göre Attis) adlı bir oğlan doğurur. Onu dağa bırakır. Attes büyüyünce öyle yakışıklı, öyle eşsiz güzellikte bir delikanlı olur ki o zaman salt kadın olan Agdistis ona âşık olur. Ne var ki Attes Agdistis'ten kaçmak İçin Pessinus'a gider ve orada kralın kızıyla evlenmeye kalkışır. Tam düğün gecesi düğün ezgileri söylenmektedir ki Agdistis birdenbire çıkagelir. Attes onu görünce çıldırır ve erkekliğini keser, Pessinus kralı da aynı şeyi yapar. Attes ölür, Agdistis de sevgilisinin bedeninin bozulmamasını sağlar.

Bu efsanenin başka bir anlatımı da şöyledir: Phyrgia ilinin sınırlarında Agdos adlı ıssız bir kaya varmış, orada Kybele tanrıçaya bir taş biçiminde tapılırmış. Zeus tanrıçaya tutulmuş, onunla birleşmeyi başaramayınca tohumunu bir kayanın üstüne bırakmış. Bu tohumdan Agdistis doğmuş, hünsa imiş, Agdistis'i Dionysos sarhoş ederek erkekliğinden etmiş; uzvundan bir badem ağacı çıkmış, bunun meyvesini Sangarios ırmağının kızı Nana göğsüne almış, gebe kalıp Attes'i doğurmuş. Sangarios Nana'ya çocuğu dağa bırakmasını buyurmuş. Bebek gelen geçenin ilgisini çekmiş, onu bir tekenin sütüyle beslemişler, tekenin sütü olamayacağı halde, adının Phrygia dilinde teke anlamına gelen "attagus" teke ile ilişkisini göstermektedir. Ne var ki bu attagus sözcüğü "güzel" anlamına da gelebilir. Her neyse Agdistis ile Kybele ikisi birden gönül vermişler bu güzel delikanlıya, ama Phrygia kralı Midas onu kendi kızına almak istiyormuş. Derken Agdistis Attes'i çıldırtmış, delikanlı bir çam ağacının dibinde erkekliğini keserek can vermiş.

Kybele tanrıça onu gömmüş, toprağa akan kanından biten menekşeler dibinde öldüğü çamı çepeçevre sarmışlar. Midas'ın kızı da umutsuzluğa düşerek canına kıymış, Kybele onu da gömmüş ve onun mezarı üstünde de menekşeler bitmiş. Ayrıca mezarı üstünde bir badem ağacı büyümüş. Agdistis Zeus'a yalvarmış Attis'in bedeni hiç bozulmadan kalsın, çürümesin diye, Zeus da bu dileğini yerine getirmiş. Attis'in saçları büyümeye, küçük parmağı da oynamaya devam edecekmiş. Bu sözü aldıktan sonra Agdistis sevgilisinin ölüsünü Pessinus'a götürmüş, orada gömmüş ve anısına bir bayram ile bir rahip heyeti kurmuş.

Bu efsanelerde Agdistis ile ana tanrıça Kybele birbirine karışmaktadır. Motifleri toprak bereketini ve bitkinin öldükten sonra yeniden dirilmesini simgeleyen bu efsaneler daha çok alegorik birer anlam taşır. Bunlardan amaç, Pessinus'taki Kybele kültünde rahiplerin belli zamanlarda ve törenlerde erkeklik uzuvlarını kesmelerinin nedenini ve kaynağını anlatmaktadır. Kybele tanrıçanın ise Anadolu'da ve çevrede tarih öncesi çağlardan Roma devrine değin çeşitli adlarla tapım gördüğü herkesçe bilinmektedir (Kybele).

Sangarios (Sakarya) ırmağının kızı, Agdistis-Attis efsanesinde adı geçer. Halikarnas Balıkçısı serüvenini şöyle anlatır (Hey Koca Yurt, s. 23):
"Sakarya ırmağının kızı, su perisi Nana, sıcak bir günün akşamı serinlemek için, kendini Sakarya suyuna atmış. Şıpır şıpır yıkanırken, bir badem ağacının dalı üzerine eğilmiş. Su perisi bademi kırıp soymuş. Beyaz badem içini yemeden önce, her nedense, badem içinin aklığını, teninin aklığı üzerine tutmuş. Badem içini, yumuşak iki göğsü arasında tutarken, hayret ve hayranlıkla bakakalan gözleri önünde tuhaf bir şeyler olmaya bağlamış: Sanki badem içinin ve göğsünün aklığı eriyerek birbirine karışmaya koyulmuş. Nana böyle bakadururken, içine tatlı bir baygınlık yayılmış. O sıralarda güneş, pembe pembe batmaktaymış, bütün dünya pespembe bir boşluk olmuş. Uyandığında yıldızlar pırıl pırılmış. Tatlı tatlı esnerken, gebe kalmış olduğunun farkına varmış. Dokuz ay sonra, yüzüne; bakılmayacak güzellikte bir oğlan doğurmuş".

Geç ilkçağın mitograflarının yazdığı bir efsaneye göre, Nikaia Sangarios (Sakarya) ırmağı ile tanrıça Kybele'nin kızıdır. Kız oğlan kız kalmaya ant içen bu nympha erkekten kaçar, yalnız avcılıktan hoşlanırmış. Hymnos adlı bir çoban gönül vermiş ona, ama Nikaia delikanlıyı yanına yaklaştırmamış, karşı koymaya çalıştığı bir anda da attığı bir okla onu yere serip öldürmüş. Tanrı Eros kızın bu davranışına çok içerlemiş ve Dionysos'a ait olacağına karar vermiş. Nikaia'yı derede yıkanırken çıplak gören şarap tanrı kıza tutulmuş, kendisini Hymnos gibi öldürmeyi kurduğunu anlayınca da, Nikaia'nın su içtiği bir ırmağa şarap karıştırmış. Kız sarhoş olunca Dionysos muradına ermiş. Nikaia gebe kalmış. Önce canına kıymayı denemiş, ama sonra tanrıya boyun eğmiş ve ona birçok çocuklar doğurmuş. Dionysos da Hindistan'a yaptığı yolculuk dönüşünde Nikaia'nın şerefine bir şehir kurup ona sevgilisinin adını vermiş. Bu şehir ilkçağda Nikaia, bugün İznik diye anılan şehirdir.

Kaynakça: Azra Erhat- Mitoloji Sözlüğü –Remzi Kitabevi -1996 / Bilge Umar –Türkiye’deki Tarihsel Adlar –İnkılap Kitabevi -1993

Taylan Köken

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder